Yavuz Semerci'nin Sabah ile ilgili yazı dizisinde 3. randevu

Yavuz Semerci'nin Sabah ile ilgili yazı dizisinde 3. randevu
Güncelleme:

Gazeteport'un kurucuları arasında yer alan Yavuz Semerci, Sabah Gazetesi'nde neler oluyor adlı yazı dizisinin 3. bölümünde ilginç notlar yer aldı.. İşte o yazı;

Sabah ve atv’nin mutlak sahibi Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) Başkanı Ahmet Ertürk ile görüşmemizin temel odağını Ankara temsilcisi Aslı Aydıntaşbaş’ın görevine son verilirken izlenen yol oluşturdu. Ertürk “Önümde iki yol vardı. Ya bizim otoritemiz sarsılacak ve orayı yönetemez hale gelecektik ya da bu arkadaşın görevine son verecektik. İkinci yolu seçtik”dedi. Ertürk’ün bahsettiği konu özetle şöyle: Geçmişte de Ankara temsilci yardımcılığı görevini yapan Okan Müderrisoğlu, tekrar bu göreve, tüm çalışanlara gönderilen bir iç yazışmayla atanıyor. Ancak bundan Ankara temsilcisinin haberi yok. Üstelik gazetenin genel yayın yönetmeni Ergun Babahan’ın da olaydan habersiz olduğu ortaya çıkıyor. Babahan, kendisini arayan Ankara temsilcisine atamayı tanımadığını ve onunu da tanımaması gerektiğini söylüyor. (Babahan telefonuma çıkmadığı için bu gelişmeyi ondan teyit ettiremedim. Ancak o gün yazı işlerinde yaptığı konuşma, onun da atamadan habersiz olduğunu gösteriyor.) Nitekim Aslı Aydıntaşbaş, “Ben Ergun Babahan’ın talimatını uyguladım. Bu atamayı tanımadığımızı ve ona göre davranmamız gerektiğini söyledi. Eğer o gün Ergun ‘benim haberim var’ demiş olsaydı, belki tavrım başka olurdu. Kabul eder veya kabul etmez istifa ederdim…” dedi. Ertürk ise atamadan Ergun Babahan’ın haber edildiğini en azından kendisine bu yönde bilgi verildiğini söyledi. Hikayemize dönersek, Müderrisoğlu’nun atamasının ertesi gün Aslı Aydıntaşbaş, Ankara bürosu çalışanlarını toplayarak, “Bu atamayı tanımıyoruz. Okan değerli bir arkadaşımız. Kendisinden faydalanmayı sürdüreceğiz” mealinde bir konuşma yapıyor. Bu bilgi Okan Müderrisoğlu tarafından Ertürk’e aktarılıyor. Okan bu aktarımın Aydıntaşbaş’ı şikayet mahiyetinde olmadığını, atamanın kendisinden de habersiz yapıldığı ve düşürüldüğü durum nedeniyle eskiden beri tanıdığı Ertürk’e sitemini iletmekten ibaret olduğunu söylüyor. Nitekim Ertürk de ben sormadan bunun altını özellikle çizdi ve şunları söyledi: “Bilgi başka bir yerden geldi. Ve anladığım kadarıyla bu arkadaş (Aslı Aydıntaşbaş) kendisinin TMSF’nin üstünde bazı odaklarca korunduğunu ima etmiş. Öğrenince görevden alınması farz oldu…” Yeni bir soru gündeme geldi elbette. “Sizin üstünüzde odaklar derken hükümeti mi anlamamız lazım? “Hayır hayır. Hükümet değil. Daha başka yerler. Ama bunu söylemem. Yönettiğimiz medya kuruluşundaki arkadaşların yönetimde kamu olunca, bizim tasarruflarımıza karşı çıkmasını anlamakta güçlük çekiyorum. O gün yapılan atama Allah’ın emri değildi. Bizi uyarabilirlerdi. Bunu yapmak yerine karşı çıkılmasından büyük rahatsızlık duydum. “ Ertürk’e yönetimlerinin editoryal bir baskıya dönüştüğü endişesi taşıdığımı söyledim ama kendisi böyle bir baskının olmadığında ısrarcı. Ankara temsilcisinin görevden alınma gerekçesi olarak dile getirilen başka gerekçeler de var. Örneğin Aslı’nın TMSF Başkanı Ahmet Ertürk’ün telefonlarına çıkmadığı yolunda… Aslı’ya bunu sordum. “Ben de duydum. Ama böyle bir şey olur mu? TMSF çalıştığım kurumun sahibi konumunda. Nasıl olur da telefonuna çıkmam. Bir kez bile aramadı. Ben herkesin telefonuna çıkan birisiyim…” Sabah’ta bir mescit mi var? Dün uzun süredir görüşmediğim bir Sabah çalışanı aradı. “Biliyor musunuz, en üst katta bir odayı mescit yaptılar” dedi. Bir başkasından şu mail geldi: “Yazı dizini ilgiyle okuyorum. Bazı konularda size katılmıyorum. Örneğin, dün AKP'nin gazeteye müdahale ettiğini düşünmediğini yazmıştın, bugünse telefonların dinlendiğini söylüyorsun. (Bunu ben değil orada üst düzey yöneticilik yapanlar söylüyor. YS) O dönemi yaşamış birisi olarak sana şöyle söyleyeyim. Bize (İsimleri ben gizledim. YS) işten çıkarılma gerekçemiz o zaman açıklanmamıştı ama şimdi gazetede A….. ile benim MSN'deki yönetim ve TMSF aleyhine yazışmalarımız, O… da espri olsun diye arada bir söylediği "Hepimiz AKP'liyiz" sözleri yüzünden atıldığı anlatılıyor. Zaten telefonların dinlendiğini hepimiz biliyorduk. Sorarım size, çalışanların kişisel yazışmalarını ve telefon konuşmalarını izlemenin doğru olduğu hangi iş kanununda yazıyor?” Bunları neden yazıyorum? Sabah’ta çalışanlara hakim olan psikolojinin ne olduğunuzu anlamanız için dile getiriyorum. Mescit var veya yok. Mevcut ortamın havasını değiştirmiyor ki… Bana göre TMSF’nin tek bir görevi var. Editoryal işlere karışmadan Sabah ve atv’yi satışa hazırlamak. Bugün o gazete 1 milyar doların üzerinde bir değer ile satışa hazırlanıyorsa, bu değeri TMSF yaratmadı. Ciner’in sahipliği bir faktör olarak karşımızda duruyorsa da gerçek değeri yaratan orada çalışanlardı. Ve dün bu değeri yaratanlara, bugün farklı bir kültür, farklı bir haber tarzı empoze edilmesi, dengeleri ve gazetenin kimyasını bozdu. Nitekim, kendini AKP’ye yakın hissetmek zorunda kalan gazeteciler muhalif özelliklerini kaybetti. Tiraj rakamlarında gerileme, gelirlerde dramatik düşüşler zaten her şeyi anlatıyor. Mehmet Aydın göreve… Ciddi bir düzenleme masada… Bakan Mehmet Aydın’ın yapacağı çok basit. Sumen altında duran dosyalara şöyle bir göz atacak. Üzerinde “RTÜK Yasası’nda değişiklik yapan Taslak” notu yazan dosyayı çekip alacak, tozunu silecek ve onay imzasını atacak. Endişe etmesine gerek yok, bu taslak AKP’nin isteğiyle RTÜK tarafından hazırlandı. Mehmet Aydın, televizyon sahipliğinde yabancının payını yüzde 25’ten yüzde 50’ye çıkaran bu teklifi devreye sokarak, “yetim hakkını” koruyacağını bilse, bir dakika bile duracağını sanmıyorum. O nedenle kendisini buradan tekrar ve son kez uyarayım. Bu yasa devreye girerse, atv ve Sabah ihalesine katılacak yabancı sayısı 1 değil, çok olur… Böylece AKP yanlısı olarak lanse edilen 3 firmanın ihaleye katılmasıyla çıkacak sonuçtan daha verimli (muhtemelen daha yüksek bir bedel) rekabet koşulları yaratılacak. Aydın’ın görevi hükümeti uyarmak ve atv-sabah ihalesinin bu yasal düzenleme yapılana kadar durdurulmasını sağlamaktır. Tersi olur, ihale bittikten sonra düzenleme yapılırsa, Aydın’ın samimiyeti, güvenilirliği (AKP’nin de ) erozyonuna uğrar. Çünkü o zaman sorarlar, “Neden bu düzenlemeyi ihaleden önce yaparak, yabancı yatırımcının girişini kolaylaştırmadınız…” Bu sorunun arkasından gelecek yorumları sıralamıyorum bile… Aydın Ayaydın kitap hazırlıyor… TMSF yönetiminin görevine son verdiği kişilerden birisi de Aydın Ayaydın. Yazı dizisini okuyunca aradı. İlginç bir haber çıktı. Meğer Ayaydın, Sabah grubunda köşe yazarlığı yaparken yaşadığı olayları ve atılma sürecindeki nedenleri kitap haline getirmiş. Ayaydın “Merkez Yayın Grubu’nda iki yıllı Takvim gazetesinde, iki yılı da Sabah’ta olmak üzere 4 yıl çalıştım. Köşe yazdım. 24 Ekim’de Sabah ile yollarımız ayrıldı. Bunun elbette nedenleri ve bir süreci var. Bunları kitabımda detayına kadar açıklayacağım.” Ayaydın (belli ki kitabın başarısını düşünerek) isim açıklamadı. Yine de sordum: İsimler Sabah yöneticileri mi yoksa daha önce hakkında yazdığınız kişiler mi? Görev yaptığım gazeteden ayrılmak zorunda bırakılıyorsam, elbette yazacağım kitapta yöneticilerin de yolsuzluklarını, uğursuzluklarını dile getirdiğim kişilerin de ismi geçiyor. Bürokrat ve siyasiler de var. Pek çok arkadaşın telefonların dinlendiğine dair iddiaları oldu. Sizin böyle bir gözleminiz veya algınız oluştu mu? Onunla ilgili duyumum vardı. Bana Sabah gazetesinde “Hocam telefonların TMSF tarafından dinleniyor. Dikkat et” diyen yöneticiler de oldu… Ergun Babahan mı? Ben telefonun dinleniyor diyenler var dedim. Birden fazla isim var. Onları da açıklayacağım. Kitap ne zaman yayında… Kitap, kapak da dahil her şeyiyle basılmaya hazır vaziyete geldi. Ancak önümüzde bayram var yılbaşı var. İsmi geçenlerin bayrama ve yılbaşını zehir etmek istemiyorum. Bir ay daha dinlensinler. Sonra fırsatları olamayacak.