Ahmet Altan'dan Taraf'ın manifestosu sayılacak bir yazı!

Ahmet Altan'dan Taraf'ın manifestosu sayılacak bir yazı!
Güncelleme:

Taraf gazetesinin ortak Genel Yayın Yönetmenlerinden Ahmet Altan, 'İkinci Cumhuriyetçilerin' beklentilerine cevap verecek yazıyı bugün yazdı.

Ahmet Altan Bizim kendi başımıza sorunlarımızı çözmeyeceğimizi görünce, başkaları sorunlarımızı çözmeye karar verdi görüşe göre. Ta Osmanlı’dan bu yana genlerimize işleyen “Değişim korkusunu” Her seferinde ancak dünyanın bizi bir yerlere doğru itmesiyle aşıp bir hamle yapabiliyoruz. Şimdi de anlaşılan barışı başkalarının yardımıyla bulacağız. Dağlarda çocuklar ölmeyecek. Anneler, evlatlarını askere yürekleri ağzında “başına bir şey gelir mi?” korkusuyla göndermeyecek. Bunun ardından da reformların geleceği açıklanıyor. Zaten olması gerekene, epeyce insanımıza kaybettikten sonra ulaşıyoruz. Kötü yönetimlerin, cesaretsizliklerin, abartılı hırsların bedelini biz ödüyoruz. Bir iki göstermelik askeri operasyondan sonra sanırım normalleşeceğiz. Dünya, Türkiye’yi ite kaka da olsa özgür ve zengin bir ülke olma yoluna sokacak. Başlayacağı görülen bu yeni dönem toplum için hayırlı bir sonuç verecek ama politikacılar arasında büyük bir ayıklanma yaşanacak. Olup bitecekleri anlamak için biraz Marksizm bilmek gerekiyor bence.. Biliyorsunuz, bizde Marks’ın öğretileri hep yasaklandı. Bu ülke Marksist felsefeyle ilgili neredeyse hiçbir şey öğrenemedi. Solculuk, genellikle “kaba bir devletçilik” olarak tecelli etti bu topraklarda. Kendilerini solcu sananlarımızın çoğunluğu devletperestler haline geldi. Eskiden solcu diye tanınan bir çok insanın bugün katıksız bir faşizmin savunucularına dönüşmesine Marksizm bilgisinin eksikliği büyük rol oynamıştır. Marks’ı bilmediğimiz, tanımadığımız için, biz Atatürkçüleri, devletçileri “solcu” kabul etmişiz. CHP’yi bile sol parti sıfatına layık görmüşüz. Marks toplumunun ve doğanın gelişmesinin temelinde zıtlıkların ve çelişkilerin olduğunu söyler. Çelişen güçlerin mücadelesi, çelişkiyi yaratanlardan birinin yok olması, diğerinin ise zıt güç yaratmasıyla sonuçlanır. Aristokratlar burjuvalarla mücadele ederler, aralarında çıkar çelişkisi vardır. Aristokrasi yenilip yok olur, onun yerine burjuvazi ile çelişeceği yeni bir gücü, işçi sınıfını yaratır. Sonra burjuva sınıfıyla işçi sınıfı mücadele eder. Bütün bu çelişkiler ve mücadeleler, insanlığın daha ileri gitmesini sağlar. Burjuvazi ve işçi sınıfı çelişkisinin önderleri olan Amerika ve Sovyetler Birliği, dünyayı ele geçirebilmek için sürdürdükleri mücadeleyi “uzay”a taşırlar ve teknoloji uzay yarışması nedeniyle patlar. Ve birden dünya teknolojik bir atılım yaşar. Bir bakarız ki iki güç arasındaki çekişmenin sonucunda bizim teflon tavalarımız, katı yakıtlarımız, cep telefonlarımız, bilgisayarlarımız, robotlarımız olmuş. Bu yeni “aletler” de yaşama biçimimizi değiştirmiş. Marks, kullandığımız aletlerin bütün hayatımızı değiştirdiğini de saptamıştır. Bilgisayarların, robotların, lazerlerin olduğu bir dünyanın siyaseti de, ekonomisi de, toplumsal ilişkileri de, at arabalarının, tel dolapların, pedallı makinelerin olduğu dünyanınkinden çokfarklıdır. Her teknolojik değişim hayat tarzımızı değiştirir. Ve bu teknolojilerde “çelişkiler” sayesinde ilerler. Marks, sonunda bu iki aktöründen birinin ortadan kaybolduğu bu çelişkiye “antogonist” çelişki der. Tarih ve insanlık, birinin yok olduğu, diğerinin yeni bir yapıyı doğurduğu çelişkilerle ilerler. Ama, Marks’a göre, bir nokta gelir bu çelişki biçim değiştirir. Antogonist çelişki, “non antogonist” bir çelişkiye dönüşür. Bu çelişki, birbirini yok etmek için değil, birbiriyle yarışarak, ortak bir çıkara ulaşmak amacıyla sürer. Dünya, bugün bu yeni çelişki biçimine ulaşacağı yola çıkmış gözüküyor. Bir zaman sonra, “yok edici” mücadeleler tümüyle sona erecek. Bu gelişmenin yansımaları kaçınılmaz olarak Türkiye’ye yansıyor. Bizim ülkemizde de yok etmek için değil, birlikte var olmak ve ilerlemek için zıt fikirler söylenecek. Böyle bir aşamada hamasetin, kanı, savaşı öven nutukların, kaba övgülerin, kahramanlık gösterilerinin yeri olmayacak. Siyasete heveslenenler projelerle fikirlerle ortaya çıkmak zorunda kalacaklar. Ortak bir geleceği oluşturmak için fikirler çelişecek. Buna ayak uydurabilecek kadrolarımız çok fazla değil. Bugünkü ekipten ayakta kalanlarda pek fazla olmayacak. Sanırım buna da çok üzülmeyeceğiz. İyiye doğru gidiyoruz. Marks’ı biraz daha iyi bilsek belki de bu değişimlerden bu kadar kanlı ve bu kadar gecikerek geçmezdik. Daha önceden olacakları görür, ona göre hareket ederdik. Ama Marks’ı bilsek de bilmesek de hayat kendi yolunda kararlılıkla ilerliyor. Ve o yol bizi umutlu bir geleceğe götürüyor şimdilik…