Fatih Altaylı, hangi Sabah yazarına gülüp geçti?

Fatih Altaylı, hangi Sabah yazarına gülüp geçti?
Güncelleme:

Gazeteport yazarlarından Fatih Altaylı, Pazar gününü anlatan yazısında Sabah Gazetesi yazarlarından birinin yazdığı yazıyı 'Tİ'ye alıp bakın neler yazdı!

GAZETEPORT/FATİH ALTAYLI Pazar pazar çok güldüm. Güldüm ama ağlasam mı, gülsem mi karar veremeden güldüm. Pazar sabahı gazeteleri alıp keyif yapmaya hazırlanırken, bu kadar eğlenceli bir sabah geçireceğimi tahmin edemezdim. Hatta belki günlerden pazar olmasa, gazete okumaya bu kadar vakit ayırmasam, normal zamanlarda okumaya değer bulmadığım yazarlara vakit ayırmasam bu süper komik hikayeyi kaçıracaktım. Olay yeri Sabah gazetesi. Gazetenin göbek sayfasında yer bulmuş bir köşe yazısı. Yazının sahibi Mardin’e gitmiş. Gezmiş, görmüş, kültürünü arttırmış. Mardin'de gezilecek yerlerin başında geldiği için vatandaşı Darül Zefaran Manastırı'na da götürmüşler. O da engin kültürü ve bilgisi ile kilisenin hikayesini anlatan bir yazı döktürmüş. Yazıyı okuyunca bir kültürlendim, bir bilgilendim sormayın. Efendim bu kilise çok önemli. Hatta Dünyada eşi benzeri yok. Neden mi? Çok basit. Çünkü yazarımızın belirttiğine göre bu kilise “Milattan önce yapılmış.” Bu gerçek anlamda bir rekor. Milattan önce, yani Hazreti İsa, yani Hristiyanlığın kurucusu peygamber doğmadan önce burada bir kilise yapılmış. Herhalde Mardin civarında yaşayan alimler, “Yakında Hazreti İsa doğar. Hristiyanlık diye bir din getirir. O dinin mabedi de kilise olur. Biz en iyisi o doğmadan, bu dini getirmeden bir kilise inşa edelim de ilerde o dine mensup olacak olanlar kilise nasıl olur görsünler” demişler ve Mardin’de bu kilisiye inşa etmişler. Bu mucize kiliseyi gidin görün vatandaşlar. Milattan önce yapılan ilk ve tek kilise. Gidin görün ve bize bu mucizeyi duyuran yazarımıza dua edin. ****************************** Ergun Babahan?Sabah Taşların tanıklığı Mardin. Mezopotamya Ovası'na hâkim bir tepeye kurulmuş Deyrul Zafaran Manastırı. Süryanilerin en önemli dini merkezlerinden biri. Gün batımına yakın saatlerde girdiğimiz manastırdan Mezopotamya bir deniz gibi görünüyordu. Kuruluşu Milat'tan önceye giden bir kilise bu. Sürdürülmekte olan restorasyon çalışmaları sayesinde dağların arasında görkemli bir şekilde yükselen binanın taşlarının güzelliği daha da ortaya çıkıyor. Yüzyıllardır acılara, sevinçlere, kıyımlara, bayramlara tanıklık etmiş taşlar bunlar. Bir dile gelip konuşsalar ve insanlara şiddetin şiddetten başka bir sonucu olmadığını anlatsalar dünya bir başka güzel olurdu sanki. Taşlar, sizden daha çok şey görmüş ve yaşamış olmanın ağırlığıyla etrafınızda yükselirken aklınızdan bu düşünceler geçiyor. Anadolu'nun ne kadar zengin bir mozaik, bir ebru olduğunu daha iyi kavrıyorsunuz. Aynı kapta bulunan ama kendi rengini koruyarak var olan bir zenginlik bu. Her biri ortaya çıkan tablonun bütününe bir başka güzellik katıyor. İşte Süryaniler. Rumlar, Yahudiler gibi Türkiye'de sayıları giderek azalan bir topluluk. İlk darbeyi 1915 olaylarında yemişler, 60'larda ekonomik nedenlerle, ardından tırmanan terörün mağdurları olmaları nedeniyle toplu göçlerle Türkiye'yi terk edip Avrupa ve Amerika'ya yerleşmişler. Mardin'de 2 bin 500-3 bin, tüm Türkiye'de ise 30 bin kadar Süryani kaldığı sanılıyor. Süryaniler çocuklarının vaftiz töreni, ziyaret, ata topraklarını görmek için bu tarihi manastıra geliyor, misafir odalarında ağırlanıyorlar. Biz gezerken Amerika'dan geldiğini sandığım bir hanım, kızını bahçede dolaştırıyordu. Kilisenin başpapazı Gabriel Akkurt, bize gerek manastır, gerekse Süryani tarihi hakkında kısa bir bilgi verdi. Metropolit'in büyük bir Atatürk fotoğrafı da asılı odasında sohbet ettik, çay içtik. "İncil, yaşadığın ülkenin liderlerine saygı göster, itaat et" der dedi Gabriel Akkurt, düzgün Türkçesiyle. Bir de ricada bulundu: "Medya sürekli tüm Güneydoğu'da terör var gibi yazmasın. İstanbul'da da bazen olay oluyor, bütün İstanbul tehlikeli hale mi geliyor. Terörün olduğu yeri yazın, sonra insanlar korkuyor, gelmiyor. Oysa siz geldiniz ve rahatça dolaştınız." Aslında benzer bir istek Mardin Valisi Mehmet Kılıçlar'dan da geldi. Bölgede günlük yaşamda terörün varlığının hissedilmediğini söyledi ve "Gördüğünüz gibi insanlar rahatça gelip dolaşabiliyorlar" dedi. Gerçekten de terörün varlığını sadece güvenlik tedbirleri yüzünden fark edebiliyorsunuz. Elbette dağlarda eli silahlı teröristler var ama kentler, kasabalar güvenli. O nedenle, ilk bulduğunuz fırsatta Mardin'e gidin ve taşların o sessiz tanıklığını dinleyip gelecek için dersler çıkarın derim.