Öfke yön değiştirdi!

Öfke yön değiştirdi!
Güncelleme:

Bir süredir Taraf Gazetesi ile Reha Muhtar arasında devam eden polemik Hıncal Uluç'a döndü!

Taraf'ın özrü, Hıncal Uluç'un kabahati... Pazar günü Taraf Gazetesi’ni açtım ki, orta sayfadan haberi aynı puntolarla girmişler, “Reha Muhtar’ı ve Ercan Saatçi’yi töhmet altında bırakan, onların kişilik haklarını gözetmeyen tutum nedeniyle hatamız büyüktür... Medya etiği, ve habercilik ilkeleri açısından vehamet taşıyan bu davranışımızla ilgili olarak Reha Muhtar ve Ercan Saatçi’den özür diliyoruz...” Konuyu biliyorsunuz Ahmet Kaya olayı, ama bilmediğiniz bir şey var onu söyleyeyim... Taraf Gazetesi, “Eski haberimizdeki ifadeler gerçek dışıdır...” diyerek aslında benden değil, tarihten, gerçeklerden özür diliyor ve entelektüel dürüstlüğün ve ahlakın örneğini medyaya gösteriyor... *** Ahmet Altan, son röportajında “Medyayı sarsacağız... Onu kendine getireceğiz...” derken bunu kastetmiş belli ki... Tarihe tanıklık eden bir gazeteci, önce doğru ve dürüst olmalı ki, tarihe doğru tanıklık etsin, hatasını düzeltsin ki tarihe yanlış yazılmasın... Taraf gazetesi müthiş bir entelektüel dürüstlük göstererek özür dilemekten gocunmuyor... Benim Mustafa Kemal’i rehber edinen, demokrasiden taviz vermeden Cumhuriyet’i benimseyen tutumumu bilmeyen yok... Ama böyle olmak demek, Taraf’ın katılmadığım görüşlerini bile sonuna kadar söyleme ve yayma hakkını, istememek demek değil... Hele, entelektüel olarak doğru ve dürüst insanların sadece Kemalistler arasından çıkacağını, farklı görüştekilerin dürüst olmadıklarını söylemek hiç değil... Dürüstlüğün siyasi kampı olmaz... Kendini Atatürkçü gösteren sahtekarlar da vardır, kendini liberal gösteren üçkağıtçılar da... Veya tam tersi... *** Şimdi gelelim, bir başka rezil iftira ve çamur atma olayına... Bu köşenin sürekli okuyucuları hatırlarlar, “Galatasaray’ın Kopenhag’daki UEFA final maçında olay çıkartan İngilizleri Reha Muhtar tahrik etti” çamuruna... Bu çamuru, kimlerin attığını, kimlerin bunları yazıp, benim cezalandırılmamı bile istediğini teker teker açıklamış ve bütün belgeleri ortaya koyduktan sonra o gün o yazıları tefrikalaştıran Hıncal Uluç’a “Benden özür dilemeni bekliyorum Hıncal Abi...” demiştim... Üzerinden aylar geçti, Hıncal Uluç’tan ne bir ses ne bir nefes çıktı... Günlerce attığı iftirayı, çamuru yok farz etti Hıncal Abi... Ne bir daha savunabildi, ne de özür dileme büyüklüğünde bulunabildi... O pis iftira karşısında da elimdeki yüzlerce dakikalık görüntüleri içeren onlarca kaseti, Basın Konseyi’ne sunmuş, kendi savunmamı kendim üslenmiştim... Bunları da es geçti Hıncal Uluç... Şimdi entelektüel dürüstüğe sahip olduğuna beni inandırabilir mi ?.. Hayır!.. Hergün Atatürk’e övgüler, methiyeler düzse de, kendinin ne kadar Atatürkçü ve Cumhuriyetçi olduğunu anlatsa da, artık entelektüel dürüstlüğüne inanmam çok güç Hıncal Uluç’un... Atatürkçü olursunuz olmazsın, olursan sevinirim olmazsan canın sağolsun... Ama yalancı olamazsın, tarihe yanlış bilgiler aktaramazsın... Eğer tarihe tanıklık eden dürüst bir gazeteciysen bunu yapamazsın. *** Bir gün rahmetli Ufuk Güldemir kardeşimle oturup konuşuyorduk... Gelenin geçenin üzerimize iftira ve çamur attığı günlerdi... “Biz basın tarihine bu pislik iftiralarla geçmeyeceğiz kardeşim” demiştim... “Geçmeyeceğiz doğrular kazanacak hiç merak etme” demişti bana... Eğilip bükülmeyen dürüst gazeteci yazar kardeşim Yılmaz Özdil dün Süperpoligon sitesine verdiği röportajda benim için şöyle demiş: “Bugüne kadar hiç kimsenin önünde eğildiğini, rüşvet aldığını, kendi popülaritesini kullanarak, kooperatif kurduğunu, ya da herhangi bir çalışanın hakkını yediğini görmedik... Tam tersine olabildiğince dik durup beraber çalıştıklarına kendi refahından pay vermeye çalışan, mesleğini doğru yaparak, ahlaksızlık yapmadan, yanındakinin hakkını yemeden de bu meslekte bir yere gelip standartın üzerinde hayat yaşanabileceğini kanıtladı...” İftira ve çamurların değil, doğruların kazanması mutlu sonla biten bir filmin sıcaklık hissini uyandırıyor içimde... Kim bilir Ufuk şimdi ne yapıyordur cennette?..